Çok Okunanlar
Karakter boyutu :  18 Punto16 Punto14 Punto12 Punto
Serdar AYDIN
Serdar AYDIN
Alevi Modernleşmesi (Sırrı Faş Eylemek)

1961 Artvin/Şavşat doğumlu olan Subaşı, A.Ü İlahiyat mezunu, Gazi Üniversitesi İletişim bölümünün ardından, DİB’ da Strateji Geliştirme Başkanlığında ve son olarak da Başbakanlık Başdanışmanlığına atandı. Ak Parti hükümetlerinin Alevi Çalıştaylarına koordinatör olarak nezaret etti. Şu anda ülkemizde “Alevilik” konusunu en iyi bilen akademisyenlerden biri.

 

Dört bölümden oluşan ve 317 sayfalık kitabında Subaşı, günümüz “alevilik” tartışmalarına (parlak sayılacak) ışık tutacak bir telife imza atmış.

 

Subaşı’na göre “her şeyden önce Alevilik “şifahi kültüre” dayanır. Yazılı eser sayısının azlığı, olanların korunamaması, bir kısmının da hala tercüme edilmemiş olması bugünkü tartışmaların nedenlerinden biridir.” Mevcut “alevi ritüellerinin” bir kısmı şamanilik ve bir kısmı da melâmilik izleri taşır. Anadolu Aleviliğini hem       Şia’dan hem de Nusayrilik’ten kesin çizgilerle ayıran “Hak, Muhammed Ali” deyişi üzerinden inşa edilen akide ve inanç biçimidir” diyor.

 

Kitapta mevcut durumu fotoğraflayan Subaşı şu önemli tespitlerde bulunuyor. Anadolu Aleviliğinin 2 temel paradigması; mağduriyet ve buna bağlı güvenlik endişesi… Bunları söylerken bugüne kadar Alevilik konusunda yapılan araştırmaların yetersizliğini, bu araştırmaların fiili durumu tespitten çok araştırmayı yapanın yeni bir teoloji dayatmasını içerdiğini de yazalım bir tarafa. Aleviler kendilerine bir teoloji dayatılmasını da bir teolojiden uzak tutulmalarını da kabul etmiyorlar. Bu açıdan kendilerini neye nispet ediyorlarsa o bağlamda ele almak gerek.

 

Bahsettiğimiz sorunların ortaya çıkışı da alevilerin iç göç nedeni ile kırsaldan (taşradan) şehre gelmeleri ile temayüz ediyor. Çünkü kırsalda bir ibadet mekânı ve bütün bunları anlamlı kılan “baba, dede” var.

 

Çok popüler tabirle sorun “Alisiz Alevilikten önceDedesiz Alevilikle “ başladı. Şehre taşınan aleviler kutsalla bütün irtibatlarını sağlayan “dede yada babalardan” kopunca bocaladı. Cem-Görgü Ayini, nikâh işlemleri, miras bölüşümü, inanç umdelerinin eğitimi gibi konularda aleviler vderin boşluklar yaşadı. Cumhuriyet ve kentleşmeyle görünür olmaya başlayan Alevilik ’in ateşten imtihanı da başlamış oldu.

 

Devlet yakın zamana kadar sünnileşme penceresinden baktı olaya. Alevilerse mağduriyetlerinden bir ideolojik kamp inşa ederek, ötekiyle ilişkilerini sınırladı. Sünniler gelenekteki Aleviliği bugünküyle yüzleştirerek sorunu çözeceklerini sandılar. O yüzden genellikle bu konuyla ilahiyatçılar ilgilendi. Onlar da anlamaktan çok tanımlamaya, dinlemekten çok deşifre etmeye çalıştılar. Başarısız oldular tabi ki.

 

Alevilerse Sünnilere muhalefetteki doz aşımlarından dolayı devlet karşıtı örgüt ya da derneklerin eleman devşirme bahçesine dönüşüyorlar. Ali’nin yerine adeta “Che, Marks, Lenin”oturmakta, pir, dede ya da babaların yerlerine de araştırmacılar, yazarlar, stk başkanları geçmekte adeta. Teolojik muhalefet giderek ideolojik bir karşıtlığa doğru hızla yol almakta. Bu başkalaşım başlayınca gözler kör, kulaklar sağır olmaya başlamakta. Alevilik bugün melezleşmiş haliyle “kutsaldan daha kopuk” daha uzak bir görünüm çizmekte.

 

Hükümetin yaptığı çalıştaylar da gösterdi ki yeterince yazılı kaynakları olan üzerinde çoğunluğun ittifak ettiği bir Alevilik yok. Aleviler kendilerinin tanımlanmasına karşı oldukları kadar mevcut sünni anlayışı biçimlendirmede de istekliler. Bunu çalıştay notlarındaki taleplerinden anlamak mümkün. Birde özellikle teolojiden uzak alevi yorumları “dedelik” kurumunun ibdasına da muhafazasına da karşı çıkıyorlar. İlga olsun istiyorlar. Özellikle Pir Sultan Abdal ismi ile örgütlü olanlarda daha keskin bir İslam karşıtlığı açıkça gözüküyor. Hacı Bektaş Veli adı altındaki örgütlenmeler daha mutedil ve makul bir çizgiyi takip ediyorlar.

 

Devlet mevcudu icat etmeye değil tecdit etmeye elbette yetkili ve müyesserdir. Bu konuda başlayan çalışmalar kaldığı yerden devam etmeli. Irk orjinli PKK belasından sonra, mezhep ya da yorum farkından aynı oyuna milletimizi getirmek isteyenlere fırsat vermemeliyiz. Devlet kendi tanımlarını esas alarak bu kültür ocaklarının organize olmasına katkı koymalı, yasadışı örgütler için “sürülebilir tarla” olmasına engel olacak tedbirleri de almalıdır.

Bu yazı toplam 21139 defa okunmuştur.  
Kalan Karekter Sayısı : 500
Yazarın Diğer yazıları
Sitemizdeki yazı ve resimlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
AmdYazılım
Güneydoğu Haber