Çok Okunanlar
Karakter boyutu :  18 Punto16 Punto14 Punto12 Punto
Yunus Tuna GÜMÜŞSOY
Yunus Tuna GÜMÜŞSOY
Fonda caz çalıyor meselesi: Zurnadan Didaktik Bir Sensei

Yalanlar üç-beş cümle arasına sıkıştı kaldı. Bu hikayeler artık sıktı. Her gün bir önceki günün yalanının sağlaması gibi. Peş peşe sıralanalmış Pazartesi, Pazartesi ve Pazartesi, ya da Salı... Allahın günleri her gün bir mübarek zata dönüşüyor. Her Salı ve sonraki Salı. İsimlerin hükmü yok. Dünya adına bir adım bile ilerletemiyor art arda gelen günler. Ben Çarşamba diyorum, dünya da 'sen ne diyorsun' diyor çoğu zaman. İplere dizili boncuklar mı günler ya da saatin 14.00'ü göstermesi. Yalanlara bir de güneşi alet ediyoruz. Bu yalanlar silsilesi boğuyor insanı ya da sadece beni. Kendimi insan yerine koyamıyorum çoğu zaman. Saatler ilerlerken geceye, ilk hedefleri akdeniz olmuyor. Onlar orduların marifetleri ya da tarihin süslü halleri ...  süsler ve püsler doğum günü masalarında ya da düğün konvoylarında karşıma çıkmıyor demek ki. Süslü cümleler kendilerini kurdurtuyorlar bu arada. Ne büyük düşkünlüğümüz var gösterişe. İnsan olmayarak utanıyorum kimi zaman bundan. İnsan olsam demek ki yerin dibine gireceğim. Kimse tutmasın beni: bu akşam ölürüm ben. Süslü püslü hallerde hem de. İçimi gıdıklıyor bu düşünce. Gıdık diye bir kökten geliyor olması lazım. Türkçe canlı bir figür olsa böyle bir kelime soktuğumuz için küfreder. 'siz nasıl halksınız lan. Böyle kelime bana sokulur mu?' der. Demese şaşarım. Sonuçta her dil o dili konuşan halktan nemalanır. Bir dil de buna itiraz edebilmeli. İtirazı olmalı bu durumlarda. Halkı kendi başına bırakırsan ya davulcuya ya da zurnacıya dönderir dili. Böyle tırt ata sözleri de olur o zaman.

 

'Kıza bırakırsan ya davulcuya kaçar ya da zurnacıya'

 

Bas gitariste kaçma ihtimalini düşünmedi mi atalarımız? Ne bileyim kemancıya kaçsa daha mı iyi olur? Bağlamacı kenarda bekleyip haline mi acır? Bir müzisyenler örgütü mahallenin ortasında kaçan kızları mı bekliyor? Evrimsel olarak davulcu ve zurnacıya tanınan bu imtiyaz neden başka çalgıcılara tanınmadı? Bu açıdan doğal seçilim bizi davulcu ve zurnacıya mı sürüklüyor? Her yol bir davul ve bir zurnayma mı çıkıyor? Bir de kızı neden kaçırıyorsunuz bre aile büyükleri? İlk hedefiniz caz dinlemeye başlamak olsun. Fonda caz çalsın ve kontrbass seçeneği de dahil olsun kaçılacaklar listesine. Madem kaçırmak ile adınız anılıyor iki çalgıcıyla sınırlanmasın bunlar. Daha iyi sevişmeler yaşansın mesela. Çoğumuz harala gürele bir seks çıktısı olarak dünyaya geliyoruz, aşk çocuğu olmaksa toplumun bir kesimine ait oluyor ve bu canımı sıkıyor doğrusu.

 

Aşk çocuğu olmak isterdim. Tutkulu bir sevişmenin tutkulu bir çocuğu... bu yüzden romatik bir tutku yaratamadım kendimde. Bir şeylere de sımsıkı sarılmadım. Saçma geldi bunlar hep. Kişisel gelişim kitaplarındaki sen özelsin vurgusu da yalanlar listeme katıldı ister istemez.

 

'hepiniz özelsiniz ve güç içinizde'

 

Gidip parayla satın aldığımız motivasyonlar hiç ilgimi çekmiyor. Bir kitabın benim özel olduğuma dair fikri olabilir mi? En büyük yalanlar arasına girebilir. Hatta bir yotube videosunda sahnede yüzlerce beyaz yakalıyı gaza getiren birini görmüştüm. Sahnedeki şaklaban herkesin özel olduğunu söylüyordu. Salona giriş için ödediğin ücret kadar özel olduklarının farkında değillerdi insanlar. Salonun çıkışında da ?ben özelim? kupaları satılıyordur muhtemelen ama insanı köylerden başka hiçbir yerde özel hissettiremezler.

 

' deli berber'

 

Köylüler serttir. Taş kadar sert olabildiklerine şahit oldum. Bir de gerçekçiler. Tarlada çalışırken doğum yapan bir kadın hiçbir kişisel gelişim yalanına muhtaç değildir. Bu yüzden herhangi bir köy bir mentörün tuzağına düşmez. Bu taifeden biri köy meydanında konuşma yapsa alabileceği en gerçekçi cevabı alır. 'hadi lan oradan yavşak!' bu en hafif tepki bence. Sonra ona bir lakap bulup yıllar boyunca adını şenlendiriler. Sonra şöyle hikayeler anlatılabilir: bir gün köye özel bir yavşak geldi.... işte size güzel bir lakabın doğuşu. ?özel yavşak? işte bundn dolayı köylülere umut satamazsın. Onlar umutsuzluğun son adımıdır. Köyde yaşayan herkes de bunun farkında olduğu için romatizmden uzak dururlar. Herhangi bir falsoda köy halkından pat diyr bir lakap gelebilir. 'deli berber' mesela. Dedemin köydeki lakabı. Bu lakabı alabilmek için bir yiğitlik sergilemesine de gerek yoktur. Atalarında yadigar ismi sadece nüfus kağıdında kalır. Muhtemelen bir delilik yapmıştır da bu isme layık görülmüştür. Buna benzer bir sürü lakapla karşılaşabilirsiniz. 'siki bitli' emmi vardı mesela. Çocukken duyduğumda çok şaşırmıştım. Zaten 'sik' kelimesini yeni yeni algıladığım bir dönemdi. Bitin ne olduğunu da biliyordum ama bu emmi ne yaptı da bu lakabı hak etti onu hiç anlayamadım. Köylü böyle acımasız yani. Pat diye gerçekleri yüzüne vurur ve nesilden nesile böyle anılmana sebep olabilir. Dikkatli olun ey mentörler ve köylere gitmeyin. Orada sizi telef ederler. Şehir bu denli net değil. Sokalar mitlerin isimleriyle doludur. Köy her şeyi kendi içine hapsedip seni gömerken şehir her şeyi ışıklandırıp partlatır ve seni bir kartpostala çevirir. Sonra elinde kahve bardağıyla sokak sokak gezdirir. Sana promosyonlar sunar. Gel al kampanyalarıyla neşe alırsın mesela.

 

'take away'

 

Karton bardakların huşu içinde dolduğu mekanlar seni tutsak eder. Kahveni şekerli alırsan baristanın yüzü düşer ve kaldıramazsın. Özenle öğüttüğü kavenin espresso makinasından süzülmesi boşa gitmiştir.  Kendi olmak istemeyenler kahve kuyruğunda beklerken bardaklara özendiği birinin adını bile yazdırabilir. Artık o mekandan çıkana kadar hüsamettin olmazsın, taylana dönüşürsün, berkecan oluverirsin. İstediğin hikayeleri kendine satmaya başladığın an artık bir aşk çocuğu imgesi beyninde belirir. Sen ayşenin çocuğu değil jalenin tutkulu bir tohumusundur. Bu büyük yalanda debelenir durursun. Sonra bir bakmışsın sabahları kahve içmeden kendine gelememeye başlamışsın. Bu kafeine olan özlem midir? Yoksa yeni seni mi? 3. nesil kahvecide peydahlalan çocuklar oluruz.'Olmak istediğin sen' hikayesi her noktana sirayet etmiştir. Çocukluğunda neskafe ile başlayan batılılaşma serüvenin amerikano olarak hayatını sürdürmene sebep olur. Sahi biz batının teknolojisini alırken neden ahlakını da almadık?

 

'batının ahlaksızlığını değil teknolojisini alalım'

 

Ne batının teknolojisini alabildik de ne 'ahlaksızlığı'ndan kaçabildik. Sonra bir takım milli uğraşlarla kendimize çok güzel bir Anadolu irfanı yarattık. Bu da başka bir yalan hikayenin başlangıcı oldu. Tırnağın içi de kendi kendine doldu. Yani birileri kızlarını bırakıp da zurnacıya gitmesine göz yummalıydı ama olmadı.

 

Sonuçta bu bir caz meselesi değil bu tamamen zurnadan didaktik bir Sensei.

 

Bu yazı toplam 1489 defa okunmuştur.  
Kalan Karekter Sayısı : 500
Sitemizdeki yazı ve resimlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
AmdYazılım
Güneydoğu Haber