Çok Okunanlar
Karakter boyutu :  18 Punto16 Punto14 Punto12 Punto
Cezmi YURTSEVER
Cezmi YURTSEVER
DEVLET BAHÇELİ İÇİN “ERMENİ DÖNMESİ” DOSYASINI KİMLER NİÇİN HAZIRLADI!
 

-1999 yılında gerçekleşen seçimler sonrası Sayın Devlet Bahçeli"nin Ermeni dönmesi olduğu görüşleri kulaklara fısıldandı.     

 -Ve Adana"da bir nüfus memuruna bu yönde belge bulması görevi verildi.

    

 -Tarihci Yurtsever, Bahçeli"nin kökenlerini araştırmaya karar verdi.

        

     “ Ya Devlet başa, ya kuzgun leşe demiş atalarımız... Tarihin içinden süzülerek gelen olaylar sonrası... 1999 yılı Nisan ayı içinde Türkiye genelinde olduğu gibi Çukurova'da da "Devletin başına Devlet gelecek" sözleri yankılanıyordu. Söz konusu olan siyasi parti başkanı evlyet Bahçeli"nin demokrasi ortamında seçilerek Türkiye"nin yönetiminde söz sahibi olmasıyla ilgili  düşünceyin tarihi arka planını   ailesini, kökenlerini araştırmak gerekiyordu. Kadirli'den yola çıkarken duygularım beni Devlet Bahçeli"nin  ata toprakları Osmaniye'ye, daha kuzeydeki BAHÇE kazasına gitmeye araştırmalarda bulunmaya zorluyordu.

         Ceyhan nehri kıyısındaki Sakarcalık köyünden geçerken elektrik direkleri üzerine  yuva yapan leyleğin “yaşama mücadelesi" verirken nasıl bir tehlike içinde olduğunu farketmemesi dikkatimi çekti. Doğadaki bütün canlılar, bu arada kuşlar biz insanların merhametine sığınmışlar gibiydi. Onların yaşama sı mutlu olması bir yerde bizim elimizdeydi.

         Osmaniye'den kuzeye doğru giden yollar Gavurdağlarına doğru uzanır. Ovanın bittiği yerde durduğumda yanımda bulunan bir köylüye:

         -Burası neresidir? diye sordum.

         -Buraya Kanlıgeçit derler, dedi. Ve açıklamalarına devam etti. Burada zorlu bir savaş olmuş. Çok kan dökülmüş. Onun için buraya bu ismi vermişler diyordu.

         Yol kıyılarında açan papatyalar ve az ilerdeki tepelerde görünen sarı çiçekler, kırmızı gelincikler ile doğa bütün güzelliğini sergiliyordu, insan lara... Kanlıgeçit"ten öteye Gavurdağına  doğru yükselen yolun her iki yanında da karlı dağları görüp, serin esintileri ciğerlerimize kadar çekerek dünyanın cömertçe bahşettiği güzelliği karşısında duygulanmamak mümkün değil.

         SESSİZ TÜRBELERİN YANINDA

         Dumanlı, biraz da sisli bir havada Bahçe ilçesine vardım. Bahçe, dağlar ortasında çukur bir yer. Esintisi, bulutu eksik olmuyor. Onun için buraya çok eskilerden BULANIK BAHÇE adını da vermişler. Bahçe'nin girişinde tepeye yaslanmış çok sayıda mezar taşının bir arada bulunması ilgimi çekti. Kapısı nı aralayarak içeri girdim. Mezarlığın orta yerinde yanları açık, dört ayak üzerinde duran üstü kubbeli iki türbe gördüm. Türbeler çok sade olarak kesme kumtaşından yapılmıştı. Kubbesi zamanla aşınarak çatlaklar meydana gelmiş, zamana karşı yıpranmış, yaşama savaşını veriyordu.

         Türbelerin yanı başında süslemeli bir mezar taşı üzerindeki Osmanlıca yazılar merak ederek okumaya başladım: " Sadece Allah ölümsüzdür. Maraş nahiyelerin den Bulanık nahiyesi hanedanı kadiminden Abdülfettahzade Ağca Bey kabridir. Ruhu için fatiha, 1271 (miladi-1854).

         Türbeler içinde birisi vardı ki adeta yürekleri dağlayan bir görüntü sergiliyordu. Mezarın ana gövdesi üzerinde duran sarık şekilli bir baş görüntüsü, yaşanmış bir acıyı, sonsuza dek uzanan göz yaşlarını hatırlatıyor gi­biydi. Osmanlıca bilgime dayanarak yavaş yavaş okumaya başladım.

Huvel hayyul baki

La feta illa Ali, la seyfe illa Zülfikâr

Nazar eyle, akıl, fena dünyayı

Nice enbiyayı ihfa eyledi

Bin iki yüz yetmiş üç senesinde ceddi

Zannı galibide şehid eyledi

Yetmiş beş senesinde mimar getirdi

Validesi hatun tamir eyledi

Dü cihanda şefaat kânı Muhammed

Kıl şefaat ümmetindir, Muhammed

Maraş nevahisinden Bulanık nahiyesi

Hanedanı kadiminden Ağca Beyzade

Mehmet Ağa kabridir. Ruhiçun fatiha 1273

Nura nur ile yerin oldu anber

Tarihin vaz eyledi ibni Ali ismi Kanber

         Bu sözler yaşanmış bir facianın sebeb olduğu göz yaşlarını hatırlatıyor du bizlere. Acı bir olay, bir idam olayı yaşanmış. Ağca Bey oğlu Mehmet'in vücudu türbeye konmuştu. Oğlu için ölümünden (1856) iki yıl sonra 1858 yılın da türbe yaptıran annesi mezar taşına haksız yere yaşanan bir acının ilahi   adalet ile sonuçlanması için dileğini sunuyordu. "La feta İlla Ali, La seyfe illa Zülfikâr" sözleriyle... "Ali'den başka yiğit, Zülfikar dan başka kılıç yoktur diyordu"" gözü yaşlı anne. Yüreğine taş basmış, oğlunun idamı karşısında düşüncelerini mezar taşına yazdırarak bütün insanların kıyamete kadar bu ola yı hatırlamalarını istemişti. !

         İnandığı ilahi davayı anlatmaya yola çıkan Allah elçisi Muhammed'e en büyük yardımı yapan, defalarca ölüm tehlikesi içine giren Hz. Ali'nin yiğitli ği ve onun hak, adalet adına hüküm infaz eylediği kılıcının çatal başlı olma sı dile getirilmişti. İslamiyeti, yayma uğruna geçen bir ömür ve sonunda bir camide arkadan bıçaklanarak öldürülen (661 yılında) Hz. Ali'nin acı kaderi ile Kerbela'da Yezid'in askerleri tarafından kafaları kesilen Hasan ve Hüse yin'in hikayeleri de aradan geçen onca zamana rağmen İslam dünyasında hatırlanarak , göz yaşı dökülmesine vesile oluyordu.

         Araştırmaları sürdürürken mezarlığa 70 yaşları civarında esmer uzun boylu bir beyefendi geldi.  "Bu mezarda yatanlar bizim dedemiz olur, benim de adım Hasan. Bizim aile Fettahlı aşiretindendir. Anadolu'da gayet büyük bir aileyiz Hasan, Hüseyin isimleri çok bulunur ailemizde"...    KÜÇÜKALİOĞLU DEDE BEY"İN HÜZÜN VEREN İDAM OLAYI        -Küçükalioğlu Dede Bey, 1817 yılında yakalandı, idam edildi. Kafası İstanbul"a gönderildi, Gövdesi Taşköprü başında yakılarak yok edildi.      -Aynı anda Fettahlı beyleri için de idam kararı çıkmıştı      -Devletin “zulüm kılıcını” eline alanlar, “Vahşi devletin” uygulamasını yaparlar.     -Tarih bilimi yapanların yanına kar kalmayacağı düşüncesini doğrulamak için kendi metoduyla harekete geçer.

        

         Çukurova'nın her yanının eşkıya ve hırsız yatağı olduğunu açıklıyor, o dönemin devlet raporları. Gülek boğazından Adana'ya gelen hac ve tüccar kervanlarının  Misis"ten öteye Kurtkulağı Payas yolunu izleyerek İskenderun sahillerinden Belen geçitlerini aşarak Antakya'ya ulaşması, Halep'e doğru emniyet içinde gitmesi hemen hemen mümkün değil. Her ne kadar Misis kapı ağası kervanların korunması için 30 civarında silahlı korumaya görev verse de Payas yakınlarına kadar geldiklerinde Gavurdağlarından inen Küçük Alioğlu Halil'in eşkıyaları tarafından basılıyor. Hac kervanları Adana'ya geldikle rinde Karataş sahillerine inerek gemilerle Antakya ve Suriye sahillerine doğru gidiyorlar.

         Adana Valileri Çukurova köylülerinden bırakınız asker almayı, vergi top lamakta bile güçlük çekiyor. Derebeyleri, köylüleri isyancı olarak gören devlet adamlarının düşüncesinden belgelere yansıyan şu sözler "fıskü fücur içinde bulunan ehli fesat taifesi" genel bir güvensizliği yansıtıyor. Devle te ve kanunlara kargı gelenler 'Vücutları izale edilecek" insanlar veya haşarat topluluğudur.

         1803 yılında Payas yöresinin derebeylerinden Küçükalioğlu Halil aniden öldü. Yerine oğlu Dedebey geçti. Kendisini "ayan" durumunda görerek yörenin vergilerini toplamaya pek azına da devlete vermeyi devam etti.
        
 1817 yılında Adana Valisi Mustafa Paşa, devlet otoritesini dinlemeyen Hasan  paşazade Mehmet Bey'i yakalayıp idam etmek istedi. Mehmet, Payas taraflarına kaçtı. Halep Valisi Celaleddin Paşa Adana'dan, Payas'a ve oradan da İskenderun'dan Halep"e ulaşan kervan yolunu eşkiyalardan temizlemek için ordusunu alarak Dede Bey üzerine yürüdü. Dedebey, 3.000 kadar silahlı adamı ve dört topu ile birlikte Halep Valisi'ni Payas yakınlarındaki Sarıçam'da karşıladı. Sekiz saat süren kanlı bir savaş oldu. Dede Bey üç yerinden yaralandı. Kendisi ve adamları kaçmaya başladılar. Gavurdağlarına Bahçe Ayanı Fettahlıoğlu AĞCA Bey'e sığındı. Ağca Bey, Dede Beyi sakladı. Dede Bey, daha sonra Maraş tarafına geçti.

         AĞCA BEY"E İDAM KARARI...

         Dede Rey, toparlandı. Yeniden  PAYAS'a geldi. Sahilde bekleyen Osmanlı kuvvetlerine saldırdı. Payası bekleyen Osmanlı kumandanı emrindeki askerlere saldırı emri verdi. Dede Bey Savranda kalesine sığındı. Çatışmalar sonrası Dede Bey yakalanamadı ama akrabaları ele geçirildi. Dede Bey, daha güvenlik içinde bulunduğu Andırın tarafına geçti. Osmanlı askeri orada da Dede Beyi buldu. Çatışma sonrası Dede Bey yakalandı. Kafası kesildi. Gövdesi de Adana'ya gönderildi.
        
 ... O GÜNLERDE...

         Valilik tellalı bağırıyordu:

         "Ey ahali, duyduk duymadık demeyin. Payas"ı zabteden Padişahımız efendi mizi dinlemeyen, başına topladığı haydut, hırsız, katil sürüsüyle yol kesip adam öldüren, ehli ırz taifesine yaşama hakkı tanımayan kahrolası Küçükalioğlu Halil oğlu DEDE Bey'in melun gövdesi şehrimize geldi. İbreti alem için padişahımızın devletimizin'"şanına yakışır bir şekilde cezalandırılırken bir daha devlete karşı gelmenin ne demek olduğunun anlaşılması için cesedi yakı larak izale edilecektir. Taş köprü başındaki siyaset meydanına gelmeniz vali miz Mustafa Paşa hazretlerinin isteğidir"...

         Dede Bey'in ala bir bez içinde bulunan cesedi at üzerinde getirildi. Adana Kalekapısının güney eteğinde meydana kondu. Etrafta toplanan çalı çır pı ve odunlara ateş verildi. Alevlerin sıcaklığı, cayırtılar içinde bir in san bedeni yakılıyordu. Din adamları, hükümet görevlileri, halk aynı meydan da toplanmış ibreti alem için yakılarak yok edilen haşarat taifesinden bir caninin yok oluşunu seyrediyorlardı.

         Aynı günlerde kafası İstanbul'a gönderilen Dede Bey'in Topkapı Sarayı önünde kesik başının halka teşhir edilmesi de bambaşka ibretlerle doluydu.  Devleti ebed müddet için kahredilen bir eşkiya başının kesik başını seyreden İstanbullular, neler düşünmüşlerdi bilinmez ama... Sadece bir şey hatırlanıyordu: Anadolu'nun her yanı isyan ve ihtilal içinde idi. Padişahın aynı za manda İslam Halifesinin hac kervanı Adana'dan Halep'e geçemez olmuş, Maraş Antep yolu izlenmeye başlanmıştı.

         Maraş Valisi Kalender Paşa'ya da emir verilmiş, sadece Dede Bey değil, Halep yolunu kapayan bütün aşiret reislerinin yakalanarak idam edilmesi is tenmişti. Kalender Paşa, Maraş'in yerlilerinden ve Bayazıtoğulları ailesine mensuptu. Fettahlı Beyleri ile ata dededen beri sürerek gelen dostluğu vardı. Kendisine bağlılık gösteren Adana-Maraş yolunun güvenliğini Bahçe ve Gavurdağları eteklerinde sağlayan AĞCA BEY"e nasıl kıyabilirdi. Sadece Ağca Bey değil, Reyhanlı aşiret beyi Haydar Bey'in de,idamı isteniyordu. Padişa hın emirlerini yerine getirmede kusur eyledi. İdam etmeye kıyamadı AĞCA BEYİ ve Haydar Beyi... Kalender Paşa'nın idam ve infaz işlerini ihmal etmesi şikayetlere sebeb oldu. Maraş Valiliği görevinden alındı, Ankara'ya sürgüne daha sonra da Kuşadası muhafızlığına tayin edildi.

         Kalender Paşa'nın içine düştüğü bu olayların en yakın görgü tanığı yanında bulunan Bozdoğan Aşiretinden Kerimoğlu Bey'inin kızı "KARA FATMA" lakabıyla bilinen Asiye Hatun'du. Kalender Paşa, Kuşadasında iken biraz üzüntüsünden biraz da yaşlılığından dolayı hastalandı. Girit'in YANYA kalesi muhafızlığı görevine tayin edildi. Hastalığı iyice ağırlaştı. Ve 1821 yılında hakkın rahmetine kavuştu.  Ege Denizi kıyısındaki Kuşadasına bir te pe eteğine  son istirahat yeri (mezarı) oldu.

         Bu arada devletin keskin kılıcı tuttuğunu kesmeye başladı. Gavurdağı yö resinin ünlü Cerit aşiret reisi Osman 1828 yılında yakalandı ve idam edildi. Karayiğitoğlu ve adamları ada bir yıl öncesi(1827"  de) idam edilmişti. Elbistan yöresinde devletin paşasını dinlemeyen kendi başına buyruk isyan halindeki Zülfikaroğlu' da yakalanıp idam edilmişti.

         Adana Valisi Mustafa Paşa'nın Dede Bey ' e karşı savaş açtığı sırada küçük bir çocuk, olduğu halde kadınlarını arasına bir teşt içine saklanarak ölümden kurtulan Küçükalioğlu Mustafa, -ki lakabı Küçük Mustafa veya Mıstık'tır-yıllar sonra yeniden Payas'a geldi. Kervanyolunu basmaya başladı. Adana Valisi Mısdık üzerine kuvvet gönderdi. Karbeyaz denilen yerde 20 civarında olmak üzere toplam 200 civarında Mıstık'ın adamları öldürüldü. Mıstık, son anda Gavurdağlarına kaçarak canını kurtardı.  


 FETTAHLI BEYLERİ İDAM EDİLİYOR       

  -Fettahhı aşiretinden Ahmet ve Mehmet, 1856 yılında Bahçe ilçesinde idam edildiler.       

-Araştırmalar Sayın Devlet Bahçeli"nin dedesinin Ahmet Bey olduğunu gösteriyor.  

  -Fettahlı aşireti idam olayından dolayı acıyı yüreklerine gömdü,yaşananları bir sır gibi sakladı.

         Yıllardır Gavurdağları etekleri ve Bahçe yöresinin algısını vergisini alan, bölgeye "ayan" olarak hakim olan Fettahlı beyi AĞCA, 1854 yılında öldü. Yerine oğlu Mehmet geçmişti. O yöreyi teftiş için gelen Osmanlı askerleri ve kumandanlar, bir süre Mehmet Bey'in konağında misafir kaldılar. Ziyafetler verildi. Koyunlar kesildi. Kişnez dahil civar köyler, kaleler gezildi. Osman lı kumandanları geri dönüş hazırlığına başladılar. Kendilerine altın kaplama hediyelik eşyalar verildi. Hem Osmanlının kumandanları memnun olmuşlardı hem de Ağcabeyzade Mehmet...

         Osmanlı kafilesi Gavurdağlarından aşağı indi. Ovaya kavuşan yerde birkaç derenin sularının birbirine karıştığı Kızıldere'de beklenmedik bir olay oldu. Ormanlar ve çalılar arkasında gizlenmiş insanlar, tüfenklerinin namlularını Osmanlı kafilesine çevirdiler. Ve ateşlediler. Sayılarının 40'a ulaştığı hatırlanan Osmanlı kafilesinde yer alanların hemen hepsi oracıkta son nefesi ni verdi. Cesetlerin yanına kadar gelen eşkıyalar, Fettahlı beylerinin hediye ettiği altın kaplamalı eşyaları buldular. Askerlerin üzerinde ne varsa hepsi alındı. Bu bir soygundu. Olay kısa zamanda Adana' da ve İstanbul'da duyuldu. Zamanın Osmanlı Hükümet adamları Ali ve Fuat Paşalar olaylara el koydular.

         Bu arada fitne fesat içinde olanlar da iyi çalışıyordu. BAĞDACIKLI veya Nohut FETTAHLISI 'ndan olduğu ileri sürülen eşkıyalar, Osmanlı askerlerinin AĞCABEY OĞLU Mehmet'ten kıymetli hediyeler aldığını öğrenmişler, dönüş yolu na pusu kurarak çalmaya karar vermişlerdi.
        
 Olayın sorumlusu olarak Fettahlı beyleri gösterildi. Yeterli soruşturma ve delillendirme yapılmadan, yargılama yoluna da gidilmeden, Bahçeye gelen Osmanlı Paşa'sı, padişahın da fermanını göstererek AĞCA BEY'in oğlunu tutuk lattı. Ağır suçlamalarda bulundu.

         “ Olayın müsebbibi sizlersiniz. Hırsız ve eşkıya takımı ile işbirliği ha linde soygun ve kıtallerde bulunuyorsunuz. Devletin devamı ve şer'i şerif mucebince idam ve vücudunuzun izalesine (ortadan kaldırılmasına) karar ve rilmiştir" deniliyordu.

         AĞCABEY ZADE MEHMET, elleri bağlı olduğu halde, yanına yaklaşan cellat ların farkına varamadı. İnfaz emri yerine getirilirken anası yiğit Türkmen kadını gözyaşları döküyor, kendisini yerden yere atarak "Allahından bulsunlar. Kahrolasıcalar" diyordu. Dualar okundu. Kılıç darbeleri indi, kalktı. Bir can daha böylece uçup gitti. Kanlı beden yerde hareketsiz dururken,kesilen baş ise bir bal torbası içinde İstanbul'a götürülmek üzere yola çıkarıldı. İbreti   alemin seyretmesi için Padişahın  Sarayı'nın  olduğu yere götürüldü.

         Gözü yaşlı anne, elleriyle dizlerini dövdü. Saçını yoldu.Göz pınarların dan dökülen yaşlar bir pınar oldu, çağladı. Mehmet'in gövdesi yerinden alın dı. Ataları, ecdatlarının mezarlarının bulunduğu yere götürüldü. Toprağa ve rildi. Acılar unutulsun diye. Bu olay 1856 yılında gerçekleşti. İki yıl son ra oğlunun acısını yüreğine gömen anne, türbe yapacak bir ustabaşı buldu. Ve oğlunun taştan sade türbesini yaptırdı. Mezar taşına  “Ali"den başka yiğit, Zülfikârdan başka kılıç yoktur... Dünyanın geçici olduğuna böyle bak!" sözle rini yazdırırken, oğlunun şehid edilmiş olduğuna inanıyordu.

1999 yılı içinde Mehmed'in türbesini Bahçe mezarlığında bulduğumda, sarık lı mezar taşının kırılmış ve hece taşı yanına konulmuş olduğunu gördüm.

       

  DEVLET VAHŞİLEŞİRSE...


        
 Osmanlı yönetiminin 19. yüzyıl içinde Anadolu'da Türkmen beylerine karşı "kelle koparmayı" amaçlayan çalışmaları Devletin "vahşileştiğinin" de bir örneğidir. Oysa Osmanlı'nın kuruluş yıllarında Devletin temel fel sefesi "dünyaya düzen vermekti" (Nizam-ı alem). Adaletli olunacak, halka iyi davranılacak, ahlaki ve insanı değerler yüceltilecek, bilgiye ulaşılaçak, üretim artırılarak insanların köleliği ve ezilmişliğine son verilecek ti. Fatih dönemine ait çok sayıda ferman ve diğer tarihi belgelerde bu dü şünceleri yansıtan bilgiler vardır. Topkapı Sarayındaki Hükümet işlerinin görüşüldüğü Divan odasının üzerindeki yüksek binaya Adalet Kulesi isminin verilmesi de bu yüzdendir.

         Aradan geçen yüzyıllar sonra 19. yüzyıl başlarında Adana, Maraş ve Ha lep yöresinde halkın perişan durumu açlık, cahillik, devlet güçleri ile kavga etmenin kan davasına dönüştürüldüğü, hırsızlık ve eşkiyalığın başarı sayıldığı bir dönem yaşanmıştır. Adana Valiliği 1817 yılında Fettahlı Beyi AĞCA Bey'i "idam etme" kararını epey bir zaman sonra 1856 yılında yerine getirdi. Görünüşte, “devlete isyan” halinde bulunan bir beyi öldürerek amacına ulaşmıştı. Ama aynı aşiretin FETTAHLI'nın yüreğinde sönmeyen gözyaşları bırakarak.

         O dönem olayları ile ilgili tarihin perdesi aralanırsa eğer toplumsal çürümenin hangi boyutlara ulaştığı görülür. Arşiv belgelerine göre Selim Paşa, 1842 yılında Maraş Valisidir. İşi gücü köylüler ve aşiretlere vergi yi artırmak, zorla almaktır. Aynı yıl Maraş eyaletinin  vergi geliri 348 bin kuruştur. Bunun 21.500 kuruşu Fettahlı beylerinin yönetimindeki Bulanık kazasından toplanmıştır. Kozan dağları halkı 6.000 kese ilave vergiyi vere meyince hükümet güçleri iki köylüyü yakalamış ve çengele asmıştır. Maraş halkının şikayeti üzerine Selim Paşa görevinden alınarak sürgüne gönderil di. Aynı yıl Maraş'ta Mal Müdürü olarak görev yapan Osman Bey, 128.000 ku ruşu rüşvet ve iltimasla kendi üzerine geçirdi. Halkın tuz ve sabun, şeker ihtiyacını karşılamak için fiat yükseltmeler... İbrahim Paşa Vakfından elde edilen arpa ve buğday parası... Tecirli aşiretinden borçlarına karşı lık alınan rüşvet... İstanbul'da Hafız Paşa'ya gönderilen takviye rüşvet.. Kadirli'ye kendi oğlunu vergi toplama memuru olarak tayin etmesi gibi... Osman Bey'in rüşvet ve hırsızlıktan elde ettiği kazançları hesap edildi. Bütün servetine el kondu.

         Maraş yöresinde görev yapan kumandan Osman Paşa, 1844 yılında askeri hizmetlerini bir yana bırakıp, Afşar aşiretinden Karabey taraftarı olanlar dan 100.000 kuruş vergiyi zorla almaya kalkıştı. Osman Paşa, askerleriyle Kadirli'ye geldi. Savrun kıyısında -vergiyi veremeyeceklerini söyleyen-aşiret mensupları tarafından pusuya düşürülüp öldürüldü. Osman Paşa'yı öl dürenler önce kurşun sıktılar, arkasından da kılıç darbesinde bulundular.

         Aynı yıllarda Anadolu genelinde ve bütün Osmanlı ülkesinde yöneticile rin rüşvetle halkı ezmeleri yaygın bir icraattır. İç isyanlar, çatışmalar, kelle koparmalar en vahşi şekilde uygulanmıştır. Osman Bey'in kurduğu dünyaya düzen vermeyi amaçlayan devlet gitmiş yerine "vahşi devlet" uygulamaları başlamıştır. Diğer yandan askeri harcamalarını dahi karşıla yamayan Osmanlı'ya Kırım Harbi dolayısıyla 1854 yılından itibaren borç para gelmeye başlamıştır. Alınan borç paralardan önemli bir kısmı İstanbul Boğa zı kıyısındaki Dolmabahçe Sarayı'nın yapımına harcanmıştır. Saray'ın yeri denizden doldurulmuş, çeşitli renkte mermerler kullanılmış... Padişahın küçük çocuklarının sallandığı altın beşikler yaptırıldı. Ve o yıllarda İstanbul'da saray çevresi, paşalar, beyler efendiler, bilcümle zengin kişiler geceleyin ay ışığında Boğaziçinde, Tarabya-Bebek sahillerinde kayık sefaları yaparak zevkü sefa alemleriyle  vakit geçirdiler. 1856 yılında Adana-Maraş arasında Gavurdağı eteğinde Ağcabey zade Mehmet idam edilmişse burada vahşi devletin kirli ellerini görmek gerekir.    



 

                FETTAHLI AİLESİNİN TARİHİ YÜRÜYÜŞÜ  

    

  -Fettahlı aşireti/ailesi 20.yy başlarında örgütlendi, kökenlerini araştırma ve tarihi amaçlarını sürdürme kararı aldı.       

-Fettahlı aile mensupları dernekler kurdu, toplantılar yaptı, bilgi ve belgeleri toplamaya başladı.    

  -Devlet Bahçeli"nin Türkiye"nin yönetiminde söz sahibi olması için işbirliği yaptılar.  


         Fettahlı aşireti ile ilgili araştırmalarımızda öncelikle Orta Asya'dan çıkıp, Oğuzlar/Türkmenler arasında göç yaparak Irak'a geldikleri... Küfe şehri ne yerleşerek burada bir müddet yaşadıkları ve İslamiyete geçtikleri yönünde rivayeten anlatılan bilgiler elde ettik. "Fettah" veya "Abdülfettah" aynı zamanda Allah'ın da 99 sıfatından birisi... "Müşkilleri açan, sıkıntıdan kurtaran anlamlarına" da geliyor. Küfe'de iken Hz. Ali ailesine olan sevgilerinden dolayı Hasan, Hüseyin isimlerini beylerine verdiler. Fettahlı'nın Küfe'ye yerleşmesi muhtemelen Selçuklular zamanında oldu.

         Fettahlı aşireti 14.-16. yüzyıllarda Diyarbakır yöresinde bulunuyordu. Burada Cizre Hükümdarı ve bütün Güneydoğu'daki aşiretler ve halk üzerinde söz sahibi olan Bedirhan beyleri ile anlaşamadılar. Aralarında çatışmalar çıktı. Osmanlı yönetimi Yavuz ve Kanuni döneminde Fettahlı'yi bir müddet Van yöresi ne iskan etti. İran'dan gelecek saldırıları önlemek, Doğu Anadolu'nun Türk kontrolünde kalmasını sağlamak için...

         1600'lü yıllar ve sonrası Osmanlı'nın sosyal bunalımlar yaşadığı bir dö nemdi Fettahlı aşireti üç bölgeye dağıldı. 1-Siverek'in Ölümağaç mezrası ve Samsat taraflarına.

         2-Van'dan ayrılan bir başka Fettahlı kolu da Rumların yoğun olarak yaşadı ğı Trabzon'un Of nahiyesine yerleşir.Buranın Türkleşmesinde önemli rol oynar. Zamanla Trabzon, Vakfıkebir yöresine dağılırlar. 1600'lerden sonra Of yöre si Ayanları (derebeyleri) olarak  görev yaparlar. Hacı Fettahzadeler, Kaldırımoğulları aileleri Trabzon yöresi Fettahlısıdır. Burada öne çıkan Ceylan Hasan Ağa'yi hatırlamak gerekir. IV. Murad'in Bağdat seferine katılan Hasan Ağa, şehrin önündeki hendeği aşmak için askerleri ile beraber "hızla saldırı ya geçer" düşmana çok kayıp verdirir. Ceylan ismini oradan alır. Oflu Fettahlı "Ayanları"nın hayat hikayesi de kanlı kavgalarla sürer gider. 1718 yılında Of'a hakim olmak isteyen Abdullah Ağa, rakip  durumdaki Kaltabazoğullarının şikayeti üzerine Trabzon'da idam edilir(1727). Trabzon Fettahlı beylerinin başına gelenler "vurdi, vurdi, vurildi" fıkrasını hatırlatır. Aile içi çatışmalar, beylik kavgaları yüzünden Trabzon yöresi Fettahlı beylerinin mezarlık larında bu fıkrayı doğrulayacak çok sayıda mezar taşı vardır.

         3-1600'lü yıllarda kalabalık bir grup Maraş yöresine geldi. Bayazıt beylerinin himayesine girdi. 1689 yılında Maraşlı  Bayazıt beylerinden Kalender Ağa ile  Heleteler Beyi Mirza Ali'nin devlete yardımcı olması istenir. Helete o yıllarda Fettahlı'nın yerleşim yeridir. Ve aynı yıl bir başka Fettahlı Beyi olarak Bayas taraflarında tüfenkli adamlarıyla Yusuf Ağa oğlu Abdülfettah Ağa'dan devlete asker göndermesi, yörenin güvenliğine yardımcı olması is tenmiştir.
        
 Fettahlı'nın Bulanık nahiyesinde "AYAN" durumunda derebey olarak görev yapmaları 1700'lü yıllara, rastlar. Adana' dan Maraş'a giden kervan yolunun güvenliğini sağlama, yöre halkından vergi toplama görevleri arasında idi. Aynı aileden Ağca Bey'in oğlu Mehmet'in 1856 yılında idam edilmesinden sonra Fettahlı ailesi hem sessizliğe büründü. Ve hem de civara dağılmaya başla dı.  Ağca Bey neslinden gelen Duran-Yusuf-Hanifi Ağa kardeşler Hasanbeyli ve Bahçe, Haruniye, Osmaniye taraflarına dağıldılar. Duran Ağa'nın oğullarından Salih, atalarının Bahçe' de "ayanlık" yapmasının anısına BAHÇE soy ismini aldı. Osmaniye'deki Soylu soy ismini taşıyanlar da aynı kökten gelir. Keza Aksaylar da öyledir.

         Yine Arşiv kayıtlarında Antalya Alanya taraflarında dolaşın Fettahlı yörükleri  hakkında da bilgiler vardır.

         20. yüzyıl sonlarına doğru Fettahlı kökenli aileler, şahıslar bir araya gelerek toplantılar yapmaya başladılar. Onların en büyük merakı "kimlik ve kişilik arayışına" dayanıyor. "

         1922 yılında Of doğumlu Aziz Hacı Fettahoğlu, 1899 doğumlu akrabası Ahmet Hacı Fettahoğlundan Osmanlıca yazılı bir köken defteri bulur. Aynı def ter 1920'li yılların sonlarında latin harflerine de çevrilir. 1996 yılında "Sinsilename" adıyla bastırılır. Aynı kitaptan elde ettiğimiz bilgilere göre 1920 ve 30'lu yıllarda bir araya gelerek ataları hakkında bilgiler veren Fettahlı'nın yaşlı insanlarının ortak görüşü "Biz Göktürk aşiretindeniz" dü­şüncesidir. Bu görüşlerin ışığında Fettahlı ailesinin eski GÖKTÜRK DEVLETİ'ni kuran AŞİNA ailesi olduğu ortaya çıkar.

         Bu araştırmanın sonrasında BAHÇE ilçesindeki mezarlıkta bulunan AĞCA Beye ait mezar taşındaki yazılardaki sırları çözmeye çalıştım: "Hanedanı kadimden ABDULFETTAHOĞULLARINDAN"... Bahsi geçen"Hanedanı kadim"sözleri çok eski yöne tici aile anlamına geliyor. Belki de GÖKTÜRK DEVLETİ'ni kuran Aşina ailesi... Hayal bu ya... Türk boylarını siyasi bir birlik altında toplayan ve onlara TÜRK ismini "milli kimlik" olarak veren GÖKTÜRKLER Devleti'nin kurucusu AŞİNA ailesinin uzantıları - araştırmalara göre- Fettahlı ailesinin de 21. yüzyıl başlarında Türkiye'nin idaresinde söz sahibi olan konumdaki siyasi liderler çıkarmaları ilginç gelişmelere yol açacağa benzer. Ama hiç unutulmaması gere ken bir husus var ki "çağdaş devlet, sosyal devlettir... İnsanını mutlu eden, sosyal hukuk devleti"; Bir de kendilerini her zaman üstün, güçlü görenlerin devleti vardır ki "her türlü vahşetin acımasızlığı" vardır orada. .


Kaynak: www.cezmiyurtsever.com

Bu yazı toplam 45790 defa okunmuştur.  
Kalan Karekter Sayısı : 500
Yazarın Diğer yazıları
Sitemizdeki yazı ve resimlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
AmdYazılım
Güneydoğu Haber