BİZDEN OLSUN
Bir yerlere aidiyet açısından bazı kavramlara yüklenen anlamlar, toplumsal yaşamın bir gerçeği olarak hep var olagelmiştir. Özellikle ülkemizdeki siz biz ayrışması birlikte yaşama adına önümüzde duran en ciddi sorunlardan biri olarak gözükmektedir. Her ne kadar uzlaşı kültürü oluşturmak için ortak zeminler aransa da, hala kalıplaşmış düşüncelere sımsıkı sarılan insanların değişmeleri için sanırım biraz zamana ihtiyacımız olacak.
Bu katı yaklaşımın bir sonucu olarak, kabilecilik anlayışından bölgeciliğe, ırkçılık algısından aşırı milliyetçiliğe ve olmaması gerekirken cemaatçiliğe kadar siz biz ayırımı arkasında birçok acılar bırakarak günümüze kadar bir taassup mirası olarak taşınmıştır. Özellikle yönetim alanında bizden olsun anlayışı, sadece aidiyet duygusuyla hareket edilmesini sağlamış, böyle olunca da biz siz tartışmaları arasında birçok ortak değerimiz heba edilmiştir.
Kuran-i bir ifade olan sizden olanlar anlayışı inanç temeli üzerine inşa edilmişken, bizden olsun anlayışı bütün ayırımcılığın, korumacılığın ve taassubunda adı olmuştur. Geriye baktığımızda ise, insanların ortak acılarının, mağduriyetinin ve mahrumiyetinin kaynağını da bu bizden olsun anlayışının oluşturduğunu rahatlıkla görebiliriz.
Bu marazi anlayışın birlikte yaşamanın, paylaşmanın ve toplumu birlikte inşa etmenin önündeki en büyük engel olduğunu bilen peygamberimiz (sav) devir-i saadetlerinde Hz. Ali hariç, kabilesinden hiç kimseye devlet kurumlarında görev vermemişti. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer de halifelikleri müddetince, kabile ve akrabalarından her hangi bir zata görev vermemişlerdi.
Korkulan Hz. Osman (r.a) zamanında gerçekleşmiş, devlet işleri insanların niteliğine yeterince bakılmaksızın akraba çevresine dağıtılmıştı. Kendisinin şehit edilmesinde bu uygulanın da rolü de olmuş, çalkantılı bir Hz. Ali hilafetinden sonra bu anlayıştan dolayı saltanat günleri başlamıştı. Tıpkı şu örnek de olduğu gibi. Kufe valisi iken azledilen Saad bin Ebi Vakkas yerine getirilen Velid bin Ukbe’ye: ”Acaba bizden sonra, sen bu ülkeyi daha iyi mi idare edeceksin? Bizden daha akıllı ve bilgili misin? Yoksa biz mi, sana nazaran daha cahil ve ahmak insanlarız? Demişti.
Velid bin Ukbe de Saad bin Ebi Vakkas’a “Üzülme bu bir saltanattır, sabahleyin bunun tadını birisi tadar, akşam başkası…” der. Yüz yıllar sonra geldiğimiz yer işte, bu anlayışın çağdaş versiyonudur. Ülkemizin tarihi sürecine baktığımızda birçok kurum yandaş denen insanlar tarafından tadına bakılan bir saltanata dönüştürülmüştür. Gücü eline geçirenler bizden olsun da kim olursa olsun algısıyla her fırsatı değerlendirmişlerdir.
Sonuç olarak, eğer ülkemizde birlikte yaşama kültürü olaşacaksa, farlılıklarımızı bir zenginlik olarak görüp, her bireyin sizine bizine bakılmaksızın hak ettiği değeri görmesi gerekir diye düşünüyorum.