Çok Okunanlar
Karakter boyutu :  18 Punto16 Punto14 Punto12 Punto
Hüzeyfe FINDIK
Hüzeyfe FINDIK
Ayrılıktan vuslata, vefalı insanların hikâyesi

Bazı insanlar vardır, dostluk adına her şeyi bulursunuz onda. Bazı kurumlar vardır, farklı insanları farklılaştırmadan bir arada tutar çatısı altında. Bazı kavramlar vardır, insanlara değer katar ona sahip olmakla. Birçok insan onu özler, sevdiklerinde onu görememenin hüznüyle. Sitem dolu sözler eksik olmaz, zamanın örselediği duyguları anlatmak için. Kimileri karşılaşınca bir dostla, kısa bir tebessüm yeter bana der. Kimileri kapılarını çalmasını bekler sevdiklerinden. Bazen yorgun gözler pencere önünden umutla sokağı gözler. Gönderilen bir selam, çalan bir telefon sesi karışır kalp çırpıntılarına. Bazen bütün duygular itina ile yerleştirilir, gönül bohçasına. Her biri paylaşmak içindir bir yarenle. Her biri yılların anılarıyla yüklenmiştir yorgun yüreklerde. Vuslat anında dağıtılır hepsi birer birer. Nasırlı ellerin dokunuşuyla, gönülde olan her şey konur dostun avuçlarına. Ta derinden süzülen bir bakış, taşır insanı yıllar ötesine. Nemlenir gözler, usulca silinir parmak uçlarıyla. İnsanın anlatamadığı duygular, düğümlenir boğazında. Bütün bunları insana yaşatan nedir bilir misiniz dostlar? İşte bunun adı” vefadır”.Onda küçücük bir kalbi de bulursunuz, insanın bir asırlık ömrünü de. Hiç bir şey anlatamaz insanı, vefanın anlattığı gibi.  

      

      Siz, hiç yarım asırlık özlemden sonra, insanlar bütün bu duyguları yaşarken, şaşkın ve hayranlıkla izlediniz mi? Uzun yıllar önce, anne babalarının elinden tutarak, ilk adımı attıkları okullarına, elli yıllık bir ayrılıktan sonra,  tekrar kavuşmanın çocuksu sevinç çığlıklarını. Mutluluktan el çırpmalarını, yeni yürüyen bir bebeğin badi badi yürüyüşü gibi, yorgun ayakların yürüyüşünü izlediniz mi? Ben, bütün bunları gören çok şanslı insanlardan biriyim. Hem de kısa bir süre önce. Kozan İnkılâp İlköğretim Okulunda.1961 yılında adeta toprağa dikilen gönül fidanlarının, 2011 yılı Nisan ayının bir gününde, ulu çınarlara dönüşen muhteşem görselliğini görmenizi isterdim. İşte bütün bunları izlerken, insana değer katan şeyin yine insanın bizzat kendisi olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Hatta eşyanın değer kazanmasının bile, insanın ona yüklediği anlamdan başka bir şey olmadığını, bir kez daha yaşıyorsunuz. Elli yıl önce mezun oldukları okul binalarının olmadığını, eğitim aldıkları sınıflarını göremeyip, aynı sıralara oturamayacaklarını bilen insanların, dört duvarla çevrili küçücük bir bahçede toplandıkları zaman, yaşadıkları mutluluğu başka neyle izah edebiliriz ki? İnsanların okullarının bahçesine ilk adımı attıklarında,”Hani nerde bizim okuduğumuz bina?”diye sormayıp, orada göremediği arkadaşlarını sormalarını, yılların hasretinin sıcacık bir tebessüme dönüşmesini, sosyal hayatta kullandıkları tüm etiketleri atarak, bütün doğallığıyla birbirlerine isimleriyle seslenmelerini başka türlü izah etmek mümkün mü?

 

      Okulumuzda görev yapan bir öğretmenimizin, üç yıl önce vefat eden annesini okul arkadaşlarının getirdiği bir resimde görünce ağlamasını, elli yıl önce kendilerini okutan öğretmenlerinin heyecandan titreyen sesiyle isim yoklaması yaparken, saygıyla ayağa kalkıp “buradayım” diye seslenmelerini,  torunları yaşındaki öğrencilerin onların ellerini öperek çiçek sunmalarını vefa duygusundan daha güzel ne ifade edebilir ki? Yarım asırlık özlemleri, yıllarca saklanmış anıları, tarif edilmesi imkânsız duygu sağanağını, birkaç saat içinde, onları izleyen insanların yüreğine başka türlü nasıl yükleyebilirsiniz ki? İnsanların birbirlerine duyacakları sevgi ve saygıyı, insana değer vermeyi, geçmişine sahiplenmeyi, nerede hangi şartlarda yaşayıp, hangi konumda olursan ol, sadece adam gibi adam olmayı çok kısa bir sürede birilerine göstermek, ancak böyle mümkün olsa gerek.

 

       İnsanların vefa adına tüm duygularını harmanladığı böyle bir anda, binlerce insanın hatıralarının olduğu okul binalarını yıkıp, yenisini yapma yerine eskisini de korumak, acaba mümkün değil mi? Diye düşünmeden edemiyor insan. Bu olmasa bile insanların geçmişini geleceğe taşıyacak,  okullarda küçük bir mekân da olsa oluşturulamaz mı? O kurumun kuruluşundan geldiği güne kadar insanların hatıralarını anlatan eşyaların olduğu okul müzeleri veya buna benzer yerler kurulamaz mı? Yeni nesle ”Biz zamanında şöyle imkânlarla okuduk”. Diye anlatma yerine, onlara bu eşya ve mekânları göstererek eğitmek daha kalıcı olmaz mı? Bütün bunların yanında insan şunu da düşünmeden edemiyor. Çocuklarımızın ellerinden tutup, bir büyüğümüzü ziyaret etmeden, onu doğduğumuz evimize, mezun olduğumuz okulumuza götürmeden, bize emeği geçen birine gidip, çocuğumuzun yanın da onun elini öpmeden, onlara vefa duygusunu öğretmemiz sanırım kolay olmayacak. Okulumuzun yüz on yıllık tarihin de bir ilke imza atarak, elli yıl sonra bir araya gelmekle,  bizlerin zihninde kalıcı izler bırakan büyüklerimize saygılar sunuyorum.     

                 Bize çok şey öğrettiniz. Tüm eğitim camiası adına;

                 Minnet dolu duygularla, ellerinizden öpüyorum.

Bu yazı toplam 23254 defa okunmuştur.  
Kalan Karekter Sayısı : 500
Yazarın Diğer yazıları
Sitemizdeki yazı ve resimlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
AmdYazılım
Güneydoğu Haber